Horonun bir felsefesi var
HORONEVİ’NİN KURUCUSU ACLAN SEZER GENÇ:
HORONUN BİR FELSEFESİ VAR
Horonu Karadeniz’den gurbete taşıyan Maçkalı Genç Ailesi’nin temsilcilerinden Aclan Sezer Genç, metropol insanlarına yıllardır horon öğretiyor. Karadenizli olsun veya olmasın her yaştan insana horonu sevdiren Aclan Sezer Genç, horonu müzikle yapılan doğal bir bütünleşme eylemi olarak tanımlıyor.
☐ Söyleşi: Zeki Kar
-Horonla dolu dolu bir yaşamınız var, bir gününüz nasıl geçiyor?
Her şeyi bir kenara bırakacak kadar horonla iç içeyim, işin gerçeği bu. Günüm sabahtan akşama kadar horonla geçiyor. Burada Horonevi Derneği’nde horondan kültürden başka bir şey düşünmüyoruz. Horon eğitimlerinin dışında, etkinlikler, gösteriler, ziyaretler var. 7 gün 24 saat horonla geçiyor diyebilirim. 1963 yılından beri horon oynuyorum. Horonu bana çocukluğumda babam zorla öğretti. Oynadıkça horonu sevdim, geliştirdim. Horon oynarken keyif alıyorum, rahatlıyorum. Horon oynarken dinleniyorum.
-“Horona zorla başladım” dediniz, biraz o dönemden söz edebilir miyiz?
Yorgan sanatkarı olan babam Ali Genç iyi horon oynardı. 1945’lerden itibaren İstanbul’a göç eden Karadenizliler arasında tanınırdı. Kardeşleri, kuzenleri ve yeğenleriyle horon ekibi kurup düğün ve gecelerde sahneye çıkarlardı. Bir süre sonra anlaşamayıp ayrılınca horon ekibi için eleman ihtiyacı doğdu. Bunun üzerine babam kendi çocuklarına horon öğretti. Ben İstanbul’da doğdum, önceleri istekli değildim, kaçıyordum. Bahattin Çamurali’nin kemençesiyle horonu öğrendim.
İSTANBUL’UN EĞLENCE HAYATINDA HORON VARDI
Kardeşlerden kurulu, “Karadeniz Kartalları” adını verdiğimiz horon ekibimizle İstanbul’un gözde eğlence mekânlarının tümünde sahneye çıkıp gösteri yaptık. Çakıl Gazinosu, Caddebostan Maksim, Tepebaşı Gazinosu, Hilton, Sheraton’daki tüm gösterilerde biz vardık. Amcamlar da ayrı bir ekip olarak gösterilere çıkıyordu. Karadeniz ekiplerine sempatiyle bakılıyordu. Bunun yanında Karadenizlilerin düğünlerinde ve şenliklerde mutlaka horon vardı. Başlangıçta o kadar iyi değildik, fakat etkileşimimiz farklı oldu. Düğün ve şenliklerde köyden gelen insanlar köydeki gibi horon oynuyordu. Böylece halkın oyun tavırlarını bizzat öğrendik, onlardan çok şey öğrendik. Bu çalışmalarımız yıllarca sürdü.
“HORON PALUKTUR”
-Horon nedir? Horonu nasıl tanımlıyorsunuz?
Bir gün sohbet ederken Kemal Amcama sordum: “Horon nedir? diye. “Oğlum horon paluktur (balık)” dedi. “Boyuna titrer, enine titrer. Ben küçükken Trabzon’da horon seyrederken yaşlı birisi bana böyle dedi” diye de ekledi. Demek ki en az 150 yıl kadar önce horon böyle tarif ediliyordu. Çok doğru bence. Horon oynarken vücut dikey ve yatayda sallanır. Horon melodiyle bütünleşerek, melodi içinde gezinerek bütünleşmek, müziğe ve gruba uyum sağlayarak yapılan bir halk dansıdır. Yanındakinden kopmadan ve farklılaştırmadan bütünlük içinde oynanır. Horonun felsefesi bilinirse oynanır.
-Horonun felsefesinden neyi kastediyorsunuz?
Horonun bir felsefesi, senaryosu vardır. Başlangıç, gelişme ve sonuç bölümü vardır. Horon kurma, bağlama, horona başlama olarak yavaş yavaş başlar. Halkbilimciler mısır saplarının üstten bağlanmasını “horon”-“horom” diye kaydetmişler. Yani horon, kollar mısır saplarında olduğu gibi yukarıda oynanır. “Alaşağı” varsa kollar yukarıda demektir, kollar aşağı alınıyor. Giriş bölümünden sonra melodiyle bütünleşerek oyun devam eder. Kollar yorulunca bir süre sonra “yenlik” denen bölümde kollar iner. Maçka’da buna “rahat-ufak” da denir. Horon giderek çabuklaşır, coşku artar, düz horondan “sıksara”ya (sera) geçilir. Ayaklar bu bölümde takır takır hızlı basar. Coşku öyle bir noktaya gelir ki daha ileri gidemez. O patlama noktasında “alaşağı” yapılır, kendini aşağı bırakır. Horon budur. Horon, düz horon, horon kurma, yenlik ve aşağı almadır. Akçaabat, Tonya, Maçka bir horon değil, gösteri düzenidir.
-Horonevi fikri nasıl doğdu?
Horon halka aittir, herkes oynayabilir, oynamalıdır. Horon keyfini insanlar da yaşasın istedim. bu melodiyi benimseyebilirlerse onlar da yapabilir diye düşündüm ve insanlara horonu öğretmek için yola çıktım. Başlangıç noktası bu. Ancak bu noktada horonu seven insanların teşvik etmesinin de rolü var. Bir gün Fuat Saka gecesinde horon oynarken, insanlar “Bize de bu horonu öğretir misiniz?” dedi. Bunun üzerine ilk çalışmalarımıza başladık. Grup olarak geldiler ve horon öğrenmeye başladılar.
-Horonu köyde halkın arasında öğrenmekle, metropolde salonda öğrenmek arasında fark yok mu? Siz horonu nasıl öğretiyorsunuz?
Dansın özü müzik, örneğin davul zurnayı hiç bilmeyen kişileri, yöredeki horonu aynı şekilde oynayabilecek seviyeye getirebiliyoruz. Bunun nedeni, bu işin özü eğlence. Temel yapısı var, melodi, siz ve grup aynı anda bütün olacaksınız. Hissetmeye başladığı andan itibaren bu hazzı yaşamaya başlıyor. Aslında Soldoy’a gitsek orada da tam bilmiyorlar horonu şu anda.
Önceleri horon kurslarını daha çok konservatuvardan yetişen gençler veriyordu. Onlar gösteri düzeyinde öğretiyorlar. Gösteri düzeyi bir sunumdur, bir aktarımdır. Ben her zaman şöyle ifade ettim. Halkın arasında oynarken mutlu oluyorum, keyif alıyorum. Çok iyi ekiple bir gösteriye çıktığımda aynı hazzı duymuyorum, sahne faktörü sunum özelliği, ekip baskısı olumsuz etkiliyor. Halkın arasında bunlar yok. O yüzden horon eğitimi matematik eğitimiyle olmaz diyorum. Asker talimi de değil, ne kadar doğal oynanırsa o kadar güzel olur.
-Horon yöre kaynağından kopuyor mu, eğer yörede de gelenek zayıfladıysa kültür yok mu oluyor?
Bozulma kaçınılmaz. Eğer köyde halkın eğlencesini metropolde folklorik olarak verirseniz bozulma üst düzeyde olur. Öğrenme süreci, yöre insanında olduğu gibi, insan anatomisinin doğallığı içinde olursa bozulma daha az olacaktır. Köyde oynanan horonu özgün kaynaklarından alarak şehirli insana birebir aktarıyoruz. Köyde oynayan insan, hesap ederek, adım sayarak oynamaz. Melodi ve grup vardır, kendini melodiyle ifade eder. Bunu yaparken Hasan Amcamın, Recep Dayımın kendine özgü hareketini, tavrını zaten birebir alamayız. Alsak bile ne kadarını sindirebiliriz, ne kadar aktarabiliriz? Şehirdeki insan beton yığınlarında nasıl esinlenebilir? Bu gerçekler ışığında horon öğretme işini geliştirdik, biz de öğrendik yani. ◁